22 Ağu 2008

bi ırmak mı lazım şimdi ağlamak için?

Geçenlerde okunmak için sıraya konmuş kitaplarımın içinden paulo coelho'nun "piedra ırmağı'nın kıyısında oturdum ağladım" çıkardım okudum.
Kitap hemen bitiveriyor zaten. Okuması kolay sürükleyici.

Kitap; insanın, aşkı hayatının merkezine oturtup mutluluğu en üst seviyede yaşama şansını kendine yaratması gerektiğini vurguluyor.mutluluk için illa kuralların olmadığını aşkı kenara itip de gerçekleştirebileceğimiz,adandığımız iyilikleri aşkı yaşayarak da yapabileceğimizi anlatıyor.Aslında güzel bi hayat dersi çıkıyor kitaptan.İyilik yapmanın tek bir yolu yoktur.Hayatı güzelleştirmenin tek bir yolu yoktur.Sevgiyi göstermek için illa belli davranışları göstermek gerekmez.Sevgi kalptedir ve de gücüyle nasılsa bi şekilde insanları etkiler.Hayatı yaşamak için bi plan yapmaya gerek yok,risk almadan onun mutluluğunu keşfedemeyiz.Mutluluğu planlayamayız.

Aslında aman aman bi konusu yok.Hikaye çok üzerinde düşünülmüş falan değil.Mitolojik olaylar dışında :)

Ama aşk ve hayat üzerine gerçekten güzel tespitleri var.
Bence aşk bi çocuğun bisiklet özlemi gibi.Babası bisikleti alınca nasıl heyecan duyuyorsa ve de soraları bisikleti sıradan bir eşya gibi görüyorsa aşk da öyle.

Öhööm sevgilinin üstüne eşya gibi binilmez tabi. Sevgili bi eşya değil tabi. AŞktaki heyecan benim burdaki benzetmem.

Şimdi paulo baba ne demiş ona bakalım

-sevmek tehlikelidir
-biliyorum bunu.daha önce birini sevdim.sevmek , uyuşturucu almak gibidir.başlangıçta kendini iyi hissedersin,bütünüyle verirsin.ertesi gün , daha fazla istersin.henüz zehirlenmemiş ,o duygudan hoşlanmışsındır ve onun üzerindeki egemenliğini sürdürebileceğini sanırsın.sevdiğin kişiyi iki dakika düşünür, sonraki üç saat boyunca unutursun.ama ,yavaş yavaş onun varlığına alışır, ona bütünüyle bağımlı hale gelirsin.böylece, onu üç saat düşünüp iki dakika unutmaya başlarsın.yakınında değilse, bağımlıların uyuşturucu bulamadıkları zaman hissettikleri şeyi hissedersin.uyuşturucu bağımlılarının , gerek duydukları şeyi bulamadıkları zaman hırsızlık yaptıkları, kendilerini aşağıladıkları gibi, aşk için her şeyi yapmaya sen de hazırsındır.

Vee güzel bir bölüm daha...
''yaşamın mucizesini ancak, beklemediğimiz şeyler olup bittiğinde gerçekten anlıyoruz..tanrı, güneşi her gün yeniden doğdurarak, bizi mutsuz kılan her şeyi değiştirmemiz için zaman tanıyor bize..oysa biz her gün, böyle bir zamanın bize bağışlandığını görmezden geliyoruz, bugünün düne benzediği gibi, yarına da benzeyeceğini düşünüyormuş gibi davranıyoruz..ama dikkatini yaşamakta olduğu güne veren kişi, o büyülü anın varlığını keşfediyor..o büyülü an belki de sabah anahtarı kilide soktuğumuz dakikada, akşam yemeğini izleyen suskunluk sırasında, bize birbirinin benzeri gibi gelen bin bir şeyde gizli..ama öyle bir an var işte o anda yıldızlar tüm güçleriyle içimize doluyor ve bizi mucizeler gerçekleştirmeye hazır hale getiriyorlar..mutluluk kimi zaman bir kutsamadır -ama çoğu zaman bir fetihtir..günün o büyülü anı, değişmemize yardım ediyor, bizi düşlerimizin peşinde koşmak için yola koyulmaya itiyor..acı çekeceğiz, zor zamanlar yaşayacağız, ne var ki bunlar geçici, iz bırakmayan dönemler olacaktır..ve daha sonra geriye dönüp gururla ve inançla bakacağız..kendini tehlikeye atmaktan korkan kişiye ne yazık! çünkü o kişi belki de hiç düş kırıklığına uğramayacak ve peşinden koşacak bir düşü olanlar kadar acı çekmeyecek..ama dönüp de arkaya baktığında (çünkü her zaman dönüp de arkamıza bakarız), yüreğinden şu sözcüklerin döküldüğünü duyacak: "tanrının, yaşadığın her güne ektiği mucize tohumlarını ne yaptın? yaradanın sana bağışladığı yetenekleri ne yaptın? hepsini bir çukura gömdün, çünkü onları yitirmekten korkuyordun..işte şimdi elinde kalan; yaşamını yitirmiş olmanın kesinliği."bu sözleri duyan kişiye ne yazık! mucizelere o anda inanacak, ama varlığının büyülü anları geçip gitmiş olacak..''

Veee beni benden alan kısmı:
"çocuk masallarında, prensesler kurbağalara öpücük verir ve kurbağalar sevimli prenslere dönüşür. gerçek ya$amdaysa, prensesler prensleri öper ve prensler kurbağaya dönü$ür."

1 yorum:

Adsız dedi ki...

biri psikolog iki kadın yolda yürürken bi kurbağa seslenmiş..
beni öpün prensiniz oliim diye..

psikolog ilginç demiş..
almış kurbağayı cebine koymuş..
kurbaa bağırıyomuş öp beni öp beni
diğer kadın .. meraklanmış..
öpmiyecek misin..
neden aldın o zaman..

konuşan bi kurbağa bi prensden daha ilginç geldi de.. ondan =P...

ben de okumuştum piedrayı..
aslında coelhonun tüm kitaplarını okudum =)
atalet