30 Ağu 2008

and the hardest pağaaaart was lettin go not taking part...

yaşamanın güzelliği sanırım hüzünle umutun hep var olması.hep birarada olması.
coldplay'in bu şarkısı da hayat gibi şarkı mübarek.hem hüzünü hem umudu taşıyor.
zaten de chris martin şarkıyı söylerken ha ağladı ha ağlicak."you really broke my heaaaaaaart" dediği zaman sarılasım geliyor adama."oy oyyy kim kırdı senin kalbini kıyamam evlağğdım geçti bitti" diyesim geliyor:D
daha var böyle hem hüzünlü hem umutlu melankolik şarkılar... pek severim.tavsiyeleri de beklerim "bak imbir bu da güzel" deyü.

27 Ağu 2008

hayırdır inşallah

Efendim son yazımı yazarken öğrencileri fazla düşündüğümden mi, okullar açılmak üzere olmasından dolayı kara kara etkinlik aradığımdan mıdır nedir dün gece rüyamda öğrencilerimi gördüm.
Matematik dersinde kesirli sayılarla ilgili alıştırmalar çözdürüyordum. Ama en zor olanlarından.Onlar da uslu uslu çözüyorlardı.Hiç sorun çıkarmadan.Hiç anlamamazlık yapmadan.Ek açıklamaya ihtiyaç duymadan.Hepsi bi güzel çözüyordu.
En anlamayanların yüzlerine bakmaya başlıyordum.Birine bakıyordumm "evlağdım anlamadığın yer var mı"gibisinden yok hiç umursamıyordy beni çözmeye devam ediyordu,öbürüne bakıyordum "ya sen ya sen de mi sormicaksın?" "yoooooo" dercesine bakıyordu işlemlerine devam ediyordu.
Allaa alaaaaaa diyodum ben de sanki birisi bi şe sorsa da açıklasam,bakın şöyle yapçaksınız desem diye beklemeye devam ediyordum ama yok hepsi sessiz sessiz çözüyordu.
Ya bunlar kolay olanları doğru dürüst çözemiyorlar allahım noluyo ki diodum.Aç tavuk kendini darı ambarında görürmüş benimki de böyle bişey anca rüya olur herhalde keşke gerçek olsa tabi pek rahat pek güzelmiş ama :)

25 Ağu 2008

***

Öğrencilerimi özledim.Etrafıma toplanıp başımı şişiren "örtmenim ben eyimin?" gibisinden zilyon tane soru sormalarını özledim. Bir şeyi anladıklarında yaşadığım mutluluğu özledim.

Bu eğitim-öğretim dönemi için heyecanlıyım.Gerçi bu heyecanımı bazen öğrencilerin durumu bozuyor.Çünkü 4. sınıfa geçtik ve de 4. sınıf çok zor.Daha yeni yeni temelleri oturuyor.Okuma bilmeyenler var maalesef daha.Daha türkçe kelimeleri doğru dürüst okuyamıyorlar ingilizceyi nasıl olkuyacaklar,fen bilgisi falan var matematik konuları ağırlaşıyor allaaaaaaaaam napçam ben????

Bu sene çok çalışıcam notlarımı yüksek tutup başka bölüme geçiş yapacam (bkz.umut sarıkaya) diyen üniversite örencileri gibi ben de bu sene çok çalışıp iyi bi örtmen olucam diye kendi kendimi gaza getiriyorum şu aralar.

Çünkü geçen dönem korkunç bi müfettiş olayı yaşadım.Allam aklıma geldikçe gülüyorum.Korkunç ötesi bişiydi.

Şimdi ben örencilere söyledim müfettiş gelcek sessiz olun derste o gelince size sorunca da derse katılın parmak kaldırın dedim.Tamam dediler.

Nese geldi müfettiş bi kaç soru sordu kimi bildi kimi bilemedi.Müfettiş bi iki espri yaptı bi iki örenciye takıldı samimi bir hava oldu benimkiler özüne döndüleeeeeer :)

Sonra "İstiklal Marşının iki kıtasını şiir gibi okuyabilecek var mı?" diye sordu.Bu sefer hiç parmak kaldırmadan falan "sen de çok şey istiyon haa!Ne diyon sen haddini bil!" der gibi "yok ya biz marş olarak okuyorz hep, şiir olarak okumuyoruz" dediler.Allam yerin dibine geçiom tabi ben yavaş yavaş:)

Müfettiş kendisi okudu ilk iki kıtayı dinlediler öğrendiler.Sonra "Atatürk'ün cumhuriyeti kurduktan sonra yaptığı yenilikler nelerdir?"diye sordu.

Biri dedi kıyafetlerimizi değiştirdi,biri dedi harfleri değiştirdi,biri dedi kadınlara özgürlük verdi,ama öbürü sayın okuyucu işte o öbürü....

Öbürü bana yardım etmenin verdiği coşkuyla parmak kaldırdı ve en ciddi surat ifadesiyle dedi ki"masayı değiştirdi!"

öğrenciler de sürü psikoljisi var ya...Hemen onlarda bana iyilik yapmak istediklerinden bu örneğe uygun devam ettiler....Kabus böylece başlamış oldu

"köyümüzü değiştirdi"...."sırayı değiştirdi"...."sınıfımızı değiştirdi"..."pencereleri değiştirdi"....

hepsinde öbürü kadar coşku vardı ve hepsi çok ciddiydi.

Müfettiş de hepsinin cevabını öbürünün cevabını onayladığı gibi onayladığından hepsi doğru söylediğini düşünüp örnekleri çoğaltma çabasındalar allaaam rezalet!

Neyse o an geçti çok şükür.Müfettiş dikdörtgen ve kareyi sordu onu bildiler.Gerçi tam kitap tanımı yapamadılar ama bildiklerini gösterdiler.Müfettiş tam kitap tanımı istiyordu orası da ayrı.

Ben anlatmaya çalıştım,sınıf kitaplığı oluşturdum okumaları ilerlesin die,ben geldiğimde yarısı okuma bilmiodu şimdi az kaldı okuma bilmeyenler,bunlar örtmen görmemiş temel alamamışlar ben yeni geldim falan filan diye dinlemedi tabi adam beni. Artık örtmenleri var sizsiniz dedi.Benden mucize falan bekliodu herhalde o yüzden çok kötü dedi.Gerçi görünüş öyle.bu cevaplardan sora herkes öle düşünür.ama o kadar eksikler ki anca toparlıorum daha sıra gelecek her şeye.benim de elimde sihirli bi değnek yok ki..tamam ben şuan başlarındayım ama ben geleli daha yıl olmadı.müdür anlatmış gerçi müfettişe o sınıf biraz şansız bi sınıf durumları kötü yeni örtmenleri çalışkan düzeltmeye çalışıo die ehehehhe

Diğer müfettiş de demiş bu köyün örencilerinin hepsi özel eğitime tabi tutulmalı algılama problemleri var diye.

Öyle işte bu sene bakalım napiciiim. ya normal çocuklar gibi algılasalar valla işim çok kolay ama bunlarda bi de algılama problemi var.Tahta da öretiorum çocuğa yerine geçene kadar unutuyo.Beşten sıfırı çıkartamıo mesela.Zaten her sınıfta bi kaç örenci var özel eğitime giden.Bi de benimkiler örtmen görmemiş şimdiye kadar.

Kısfmet.....

22 Ağu 2008

...

Immm hiç bi şey yapmak istememe...
kimseyle görüşmek konuşmak istememe.....evden çıkmayı istememe..balkona bile çıkmak istememe o derece yani :) anneyle babayla kardeşle bile konuşmak istememe...
sürekli bi can sıkıntısı...hiç geçmeyen bi can sıkıntısı...
yapılan hiç bi şeyden mutlu olamama...hem de hiç bi şeyden mutlu olamama
bazı günler tüm gün boyunca hiç geçmeyen sinirlilik hali...bazen baş ağrısı yapıo...
depresyon dedikleri bu mu ki acaba sevgili okur? değilse bu ne peki?
Ne zaman geçer ki?Nasıl geçer ki?

bi ırmak mı lazım şimdi ağlamak için?

Geçenlerde okunmak için sıraya konmuş kitaplarımın içinden paulo coelho'nun "piedra ırmağı'nın kıyısında oturdum ağladım" çıkardım okudum.
Kitap hemen bitiveriyor zaten. Okuması kolay sürükleyici.

Kitap; insanın, aşkı hayatının merkezine oturtup mutluluğu en üst seviyede yaşama şansını kendine yaratması gerektiğini vurguluyor.mutluluk için illa kuralların olmadığını aşkı kenara itip de gerçekleştirebileceğimiz,adandığımız iyilikleri aşkı yaşayarak da yapabileceğimizi anlatıyor.Aslında güzel bi hayat dersi çıkıyor kitaptan.İyilik yapmanın tek bir yolu yoktur.Hayatı güzelleştirmenin tek bir yolu yoktur.Sevgiyi göstermek için illa belli davranışları göstermek gerekmez.Sevgi kalptedir ve de gücüyle nasılsa bi şekilde insanları etkiler.Hayatı yaşamak için bi plan yapmaya gerek yok,risk almadan onun mutluluğunu keşfedemeyiz.Mutluluğu planlayamayız.

Aslında aman aman bi konusu yok.Hikaye çok üzerinde düşünülmüş falan değil.Mitolojik olaylar dışında :)

Ama aşk ve hayat üzerine gerçekten güzel tespitleri var.
Bence aşk bi çocuğun bisiklet özlemi gibi.Babası bisikleti alınca nasıl heyecan duyuyorsa ve de soraları bisikleti sıradan bir eşya gibi görüyorsa aşk da öyle.

Öhööm sevgilinin üstüne eşya gibi binilmez tabi. Sevgili bi eşya değil tabi. AŞktaki heyecan benim burdaki benzetmem.

Şimdi paulo baba ne demiş ona bakalım

-sevmek tehlikelidir
-biliyorum bunu.daha önce birini sevdim.sevmek , uyuşturucu almak gibidir.başlangıçta kendini iyi hissedersin,bütünüyle verirsin.ertesi gün , daha fazla istersin.henüz zehirlenmemiş ,o duygudan hoşlanmışsındır ve onun üzerindeki egemenliğini sürdürebileceğini sanırsın.sevdiğin kişiyi iki dakika düşünür, sonraki üç saat boyunca unutursun.ama ,yavaş yavaş onun varlığına alışır, ona bütünüyle bağımlı hale gelirsin.böylece, onu üç saat düşünüp iki dakika unutmaya başlarsın.yakınında değilse, bağımlıların uyuşturucu bulamadıkları zaman hissettikleri şeyi hissedersin.uyuşturucu bağımlılarının , gerek duydukları şeyi bulamadıkları zaman hırsızlık yaptıkları, kendilerini aşağıladıkları gibi, aşk için her şeyi yapmaya sen de hazırsındır.

Vee güzel bir bölüm daha...
''yaşamın mucizesini ancak, beklemediğimiz şeyler olup bittiğinde gerçekten anlıyoruz..tanrı, güneşi her gün yeniden doğdurarak, bizi mutsuz kılan her şeyi değiştirmemiz için zaman tanıyor bize..oysa biz her gün, böyle bir zamanın bize bağışlandığını görmezden geliyoruz, bugünün düne benzediği gibi, yarına da benzeyeceğini düşünüyormuş gibi davranıyoruz..ama dikkatini yaşamakta olduğu güne veren kişi, o büyülü anın varlığını keşfediyor..o büyülü an belki de sabah anahtarı kilide soktuğumuz dakikada, akşam yemeğini izleyen suskunluk sırasında, bize birbirinin benzeri gibi gelen bin bir şeyde gizli..ama öyle bir an var işte o anda yıldızlar tüm güçleriyle içimize doluyor ve bizi mucizeler gerçekleştirmeye hazır hale getiriyorlar..mutluluk kimi zaman bir kutsamadır -ama çoğu zaman bir fetihtir..günün o büyülü anı, değişmemize yardım ediyor, bizi düşlerimizin peşinde koşmak için yola koyulmaya itiyor..acı çekeceğiz, zor zamanlar yaşayacağız, ne var ki bunlar geçici, iz bırakmayan dönemler olacaktır..ve daha sonra geriye dönüp gururla ve inançla bakacağız..kendini tehlikeye atmaktan korkan kişiye ne yazık! çünkü o kişi belki de hiç düş kırıklığına uğramayacak ve peşinden koşacak bir düşü olanlar kadar acı çekmeyecek..ama dönüp de arkaya baktığında (çünkü her zaman dönüp de arkamıza bakarız), yüreğinden şu sözcüklerin döküldüğünü duyacak: "tanrının, yaşadığın her güne ektiği mucize tohumlarını ne yaptın? yaradanın sana bağışladığı yetenekleri ne yaptın? hepsini bir çukura gömdün, çünkü onları yitirmekten korkuyordun..işte şimdi elinde kalan; yaşamını yitirmiş olmanın kesinliği."bu sözleri duyan kişiye ne yazık! mucizelere o anda inanacak, ama varlığının büyülü anları geçip gitmiş olacak..''

Veee beni benden alan kısmı:
"çocuk masallarında, prensesler kurbağalara öpücük verir ve kurbağalar sevimli prenslere dönüşür. gerçek ya$amdaysa, prensesler prensleri öper ve prensler kurbağaya dönü$ür."

20 Ağu 2008

Nihayetinde İnsanız ve Bir gün ÖlüceeeEEEeez

Okula giderken her sabah şehrin biraz dışında kalan mezarlığı görüyorum ve de ölümü düşünerek güne başlıyorum.
İnsan hayatının bir minyatürü olan "bir gün"e ölümü düşünerek başlamak biraz ilginç oluyor.Ee...tamam korkunç da denebilir. Her sabah yeniden doğuyoruz,dünya koşuşturmasından sora gün bitiyor, ömrümüzden bir gün eksiliyor ve ölümün kardeşi uykuya dalıyoruz. Daha doğma aşamasında ölüm çıkkıyor karşıma bu mezarlıkla.Sonra düşünüyorum...
Osmanlı zamanında mezarlıklar şehrin içinde olurmuş.Yaşayanlar ölüleriyle iç içeymiş ve de hala onları içlerinde hissederlermiş.Sürekli ölümü görünce insanlar bir süre sonra alışıyorlardır ölüme,daha bi hazır hissediyorlardır,gerçeği daha kolay kabullenip ona göre yaşıyorlardır herhalde.
Yaşadığımız zamanda şehirlerin durumuna bakacak olursak şehrin göbeğinde mezarlık elbette biraz garip olur.Yani artık şehirlerin yerleşim düzenine göre pek uygun olmayabilir.
Ama bu ölümü düşünmemize engel değil.Ölüm her yerde.Birileri bi şekilde ölüyor ve biz de duyuyoruz hatırlıyoruz ölümü.
Bazen insan dünya karmaşasından sıyrılıp yastığa başını koyduğu zaman düşünür ölümü. acaba ne zaman ölücem, nasıl ölücem, ya erkenden ölürsem,daha çok gencim ama bir sürü genç yaşta ölen insan var ne farkım var benim ben de nihayetinde insanım ayrıcalıklı değilim ne zaman ne olcağı belli olmuyor diye bir korku oluşur yani şahsen bana oluyor...
Derler ya "korkunun ecele faydası yok..."
Dereceli kaplara benzeyen,yaşadığımız,nefes alıp verdiğimiz anları en üst seviyeye kadar doldurmak elimizde.Bu kapları(anları) içimize sindiği gibi,yaşayamadığımız için pişman olacağımız şeylerle doldururuz,"geniş zaman"lı hayattan "şimdiki zaman"ları ayıklayarak yaşarız,böylece "gelecek zamanımızı" bir kavanoz içinde biriktirip,"di'li geçmiş zaman"ımızı,"tüh'lü geçmiş zaman" olmaktan bir nebze kurtarabiliriz deyü düşünüyorum.
Daha özgür oluruz.İnsanlara karşı belki daha duyarlı oluruz.Amaaan nasılsa ölüp gidicez diye.Dünya daha değişik bi yer olabilirdi tüm insanlar ölüme karşı daha duyarlı yaşasaydı eğer.
Biz ölüm gerçeğini sona koyuyoruz,başa koysaydık eğer dünya böyle olmazdı diye düşünüyorum..Egosunu hayatının merkezine alan insanlar olmazdı.
Ama işte unutmak insanın fıtratında var.Ölümü zaman zaman hatırlıyoruz.Ölümü her an düşünsek de çıldırırdık herhalde.Böyle gelmiş böyle gider yani.
'Dinleyin Sürüngenler;
Sizler özel değilsiniz,
Sizler güzel yada eşi benzeri olmayan kar tanesi de değilsiniz,
sizler işiniz değilsiniz, sizler paranız kadar değilsiniz,
bindiğiniz araba değilsiniz, kredi kartlarınızın limiti değilsiniz,
sizler iç çamaşırı değilsiniz,
Sizler herkes gibi çürüyen birer organik maddesiniz..!
Bizler bu dünyanın şarkı söyleyip dans eden pislikleriyiz.
Hepimiz aynı pisliğin lacivertleriyiz ...!'
tyler durden

15 Ağu 2008

küçük beyin,at gözlüğü,dar bakış açısı,baskın id...

Efenim anladım ki biz kadın milleti hala tek başına özgür ve de rahat bi şekilde şehirde dolaşamıyor,park neyim gibi yerlerde rahat rahat oturamıyoruz.
Dün Balıkesirin göbeğindeki herkesin gezip dolaştığı, kalabalık parkta arkadaşımla buluşacaktık. Ben biraz erken gittim oturmaya başladım.Arkadaş da dediğine göre beş dakkaya gelicekti.
Etrafta da abazanlar falan dolaşıyor, aileler de var gerçi ama karşıma oturdu üç tanesi. Dik dik bakıolar. Oturduğum bankın sağından solundan geçen serseriler laf atıolar falan. Hatta bi tane yaşlı başlı adam gelip asılmaya kalktı.Ben de kaçmak durumunda kaldım. Arkadaş da yarım saatte gelemedi zaten.
Arkadaş güpe gündüz allahın parkında tek başına oturamayacak mıyım rahat rahat? Çok sinir oldum. bi bulaşmayın bi rahat bırakın. Başkası kendi eşini kızını rahatsız etse cingar çıkartır bi de bu tipler.
Sene kaç oldu gitti elalem uzaya çıktı bizim gerizekalının uğraştığı şeye bak.hayattaki amacına bak pehh..

10 Ağu 2008

Dolgun Saçlarıma Bak Ama Değişme Arkadaş

...Öğlen sıcağı...Erimiş peynir gibi koltuğa yayılmış televizyon izlerken, "dolgun saçlarıma baktıkça değişti!" sloganlı reklam çıkıyor karşıma. Neymiş şampuan saçlarını çok havalı yapmış, birden sihirli değnek değmiş gibi çok çekici bir kıza dönüşmüş, erkek arkadaşına her istediğini yaptırabilirmiş şimdi pehh..
Yaa bi git....yaa bi saçmalama arkadaşım yaa...Ben böyle gerçek dışı reklam görmedim.
Hee evet gördüm...
Aysun Kayacı kolayı içince öpüyordu insanları.Yani aslında hedef kitle olarak erkekler seçilmişti ama biz bayanlarda arada değişik ilişki türlerine sürüklendik böylece töbe yarabbim.
Şimdi bu reklamlar neden alakasız, saçma,başarısız,rezil,kepaze öhöm neyse evet yani anlamsız sıralayalım.
1. Bir kere erkek milleti "id" leri doğrultusunda hareket eden beyinden yoksun varlıklar mı?Yani var öyleleri sapıklar tacizciler falan ama.Burda hedef kitle tacizciler falan değil tabi normal vatandaşlar.O kadar iradeden yoksun varlıklar mı?O kadar mı karaktersizler?Yanii sen o kadar günler öncesinden plan yapmışsın. Arkadaşlara söz vermişsin maça gitmek için.Sonra kızın saçlarını görünce birden bütün arkadaşlarını ekmişsin.Ya da kızın saçları yüzünden pembe tişört küçük süs köpeği gibi şeylere yönelip orda kendinden uzaklaşıyorsun.
2.Hem sonra erkek milleti o kadar salak mı kolayı içtiğinde gerçekten öpülmüş gibi hissedeceğini düşünecek?Ne alakası vay ya...
3.Bence o şampuan reklam kadınlar için de çok alakasız. Şimdi ben istemem mesela erkek arkadaşım sadece saçıma bakarak,çekiciliğime bakarak bi şey yapsın,istediklerimi yerine getirsin.
Güzel,çekici görünmeye dikkat etmek güzel bişi tabi. İnsanın sevdiği için özendiğini,onu umursadığını gösterir ammaaaa......Erkek arkadaşım benim için bişi yaparken beni düşündüğü için,benim iyiliğimi istediği için,bana yardım etmek istediği için,ben kendim olduğum için yapmalı.
Bugün ben çekici görünürüm benim peşimden gelir.Öbür gün benden daha çekici birini görür onun peşine gider öyleyse.
4.Bir kere dolgun saçlarıma baktıkça değişmemeli!Değişmesin arkadaş,yapmacık olur o zaman.Ben kendi olduğu için sevmişim herşeyiyle.Ki birden değişmek ne kadar gerçekçi olur ki olmaz rol yapma olur o...Zaten değişmesini istiyorsam ne işim var benim o adamla?Değiştirmeye uğraşmak işe yaramaz zaten.Hem ona hem kendime eziyet olur.
Neyse reklamlar bitti,"amaaaan ali atıf bir miyim ben?Sanki değiştirebilecek miyim bu reklamları?Kapılarına dayanıp alooooooğ ne yapıon sen yavriiim hiç öyle reklam mı yapılır?diyebilecek miyim?Onlar beni dinleyecekler mi?"dedim... sıcaktan biraz daha eridim, kısmet bulma programını izlemeye devam ettim,beynimi hiç çalıştırmadım böylece... çok huzur verici ve kolay :)

9 Ağu 2008

Kalp adlı kişi çevrim dışı görünüyor,gönderdiğiniz iletiler oturum açtığında iletilecek

".......Külkedisi ayağını usulca uzattı.Kristal ayakkabı hiç itirazsız kabul etti ayağını.Külkedisi ayakkabının diğerini almak üzere tekrar merdivenlere koştu.Ayakkabının ayağına olmasının tesadüf olmadığını ispatlamak istiyordu.Çatı katındaki pejmürde odasına vardığında heyecandan nefes nefeseydi.Elbiselerini koyduğu sandığın altına eğilip ayakkabıyı aldı,tozlarını sildi.Ayakkabının parıltısında güzel yüzü göründü. iri kara gözleri,lal dudakları ve heyecandan al al olmuş yanaklarıyla bir kez daha ne kadar güzel yaratıldığını hatırladı.Bir kaç gece önce kendisini prense güzel göstermek için ter döken peri boşuna uğraşmıştı.Güzel görünmek, güzel elbiseler,gösterişli arabalar,pahalı takılar içinde olmak zorunda değildi aslında.Güzelliğini böylesine sade ve doğal biçimde fark edemez miydi prens?Dış görünüşü barbi bebek güzelliğinde olmadığı halde, göğsünde güzeller güzeli bir kalp taşıyan bir genç kız da kurtarılmayı hak edemez miydi?Kristal ayakkabı külkedisinin elinden kayıverdi. Tutmak için davrandı ama geç kalmıştı. Ayakkabı tuzla buz oldu. Ya öbürü de kırılırsa, prense nasıl inandırırdı sevdiği kız olduğunu? Bir taraftan da vicdanı, iyi ki kırıldı diye fısıldıyordu. Ben niye ispatlamaya çalışıyormuşum sevdiği kız olduğunu? Gerçekten sevenler, sevdiklerini ayakkabısından değil gözlerinden tanırlardı.Neden hevesle diğer ayakkabıyı almak üzere koşmuştu ki?Kendinden utandı.Sağlam kalan ayakkabıyı çıkardı,hırsla yere çaldı.O da tuz buz oldu.....İyi ama ben sadece bir ayakkabı ayağıma denk geldiği için mi prenses olcağım?Prensin bu kadar basit bir gerekçeyle kendine eş seçmesine şaşırmıştı.Ya kazara ayakkabı bi başkasına olsaydı,beni gözden çıkarmış mı olacaktı?Üvey anne,yerden birkaç cam parçasını alıp gösterdi,bunlar hemen kırılıyor.dedi.Hiç kırılmayacak bir sebebi olmalı insanın.Seni ayakkabı ayağına oldu diye eş seçen biri sana ne kadar sadık kalabilir ki?......"İnsanın gözlerini,kalbini ihmal ederek bir kişiyi beyniyle algılaması,beyniyle sevmeye çalışması ne gibi sonuçlar doğurur. Birisini somut bir nedenden dolayı sevmek...Ayakkabı ayağına oldu diye sevmek..Şartlar mükemmel olduğu için sevmek, işimi görür istediğim gibi yönlendiririm diye sevmek. Zengin olduğu için sevmek,iyi bir işi olduğu için sevmek,sadece güzel olduğu için sevmek...Bence böyle bir ilişkiyi oluşturan sadece iki robottur. "Şimdi ona sevdiğimi söylemeliyim ki benden etkilensin hoşuna gitsin...İlişkide seni seviyorum demek şart tabi,olması lazım o yüzden ben de söylemeliyim." seni seviyorum butonuna bas!"Şimdi ona çiçek almalıyım.Çiçek de ilişkinin olmazsa olmazlarından tabi."çiçek al butonuna bas!Görünüşte güzel davranışlar gerçekten ama insanı davranışa iten şey kalp değil. Her şey güllük gülistanlıkken anlaşılmaz defosu. Bir sorun olduğunda,bir tarafın kalbi kırıldığında anlaşılır.Beyniyle seven insan karşındakinin kalbinin kırıldığını anlayamaz,çünkü ilişki için yapılması gereken herşeyi sağladığını düşünür,karşı taraf kırıldıysa onun sorunu...Onun kendi alınganlığı,yersiz kuruntusu.Onun gözyaşları bişey ifade etmez beyin için.Halbuki bi insan kalbiyle hareket ediyorsa ağlayan bi insan gördüğünde kalbine batar,içi burkulur ki sevdiği insan ağladığında oturup birlikte ağlar.Ama robotlar ağlayamaz.Ağlayamadıklarından ağlamanın ne olduğunu bilmezler.Hep kendince olan şeyler konuşur,kendisini savunmaya programlıdır,karşıdaki kalp sesi kısılmış televizyon gibi kalır.Görüntü var ses yok...İşte o yüzden beyin-kalp ilişkisinde kırılan kalp olur.Bi taraf olması gerektiği için davranırken,bi taraf kalbinden geldiği için davranır.Beyin hiç bi zaman kalbi anlayamaz.Sonunda kalp kırıldığından beynin sevecek bir şeyi kalmaz,seviyormuş gibi davranacak kimsesi kalmaz. Kalp kırık kanadıyla uzaklaşır ondan...Bir insanı gerçekten kalbiniz istiyorsa isteyin. Etrafta bi dolu beyin var.Bi dolu robot.Başka bi kalbi üzmesin bu robotlar.alıntı:senai demirci,"ve aşk evliliğin ellerinden tuttu"